HAKKIDIR HAKKA TAPAN MILLETIMIN ISTIKLAL

ehli sunne vel cemaat

ana sayfa
ARAPCA
Benim Siirlerim
güzel söz
INGILIZCE
kuran ogreniyorum
kuran-i kerim
40 hadis
elmalili tefsiri
islamacevap sitesini kuranlara benim sitilimle reddiye ve cevap
islamda hicret
3 aylar
incil
dinler arasi diyalog nedir?
who is paraclet?
osmanli tarihi
sozluk
program indir
kissadan hisse
esma ul husna
alimler
islami siteler
tefsir
arapca genel
misiri taniyalim
kiyamet alametleri
firavunlarin sonu
Danamarka ne istiyosun muslumanlardan
siyonizm donemi
indir
ezgiler
kitaplar
istiklal marsi
fetvalar
zuhru ahir nedir?
satista vade varmidir?
miras
israiliyyat nedir?
bush`a ithaftir
ilahiler
faydali linkler
firkalar
mehdi kimdir?
ehli sunne vel cemaat
nesefi akidesi
Selam
begenilen yazilar
siyer-i enbiya
usul nedir?
islam tarihi
gizli dunya siyonizmi
tevhid delilleri
teklif ve mukellef
tasavvuf
Namaz hocasi
Veda hutbesi
fikhul ekber
Uydurma hadis nedir?
kelam
iman nedir? islam nedir?
yeni fikirler
MISIRDA OSMANLI ESIR KAMPI VE ERMENILER
sozde ermeni soykirimi nedir?

EHL-Π  SÜNNET   VE'L  CEMÂAT                              

               1- TARÎFÎ:   

    İslam uleması  itikadi  mezhepleri; "Ehl-i Sünnet" ve "Ehl-i Bid'at"   olmak üzere iki  başlık  altında  tasnif  etmişlerdir.   Bid'at : Peygamberimiz (sav) Efendimizden alınan ilim, amel ve halden ibaret olan hakkın hilafına olarak sonradan çıkarılarak, bir tevil ve şüphe neticesinde itikad haline getiren şeyleri ifade eder. Alâüddin El Haskafi "Dürri'l Muhtar" isimli eserinde: "Peygamberden (sav) malum ve meşhur olan şeyin  aksine  itikad etmeye bid'at denilir" tarifini yapmıştır.  Resül-i Ekrem (sav),  vefatından  sonra  ortaya  çıkacak fitnelerle ilgili olarak,  mü'minleri  uyardığı  sabittir.  Bütün  sahih,  sünen ve müsned isimli eserlerde "Kitabu'l -Fiten" başlığını  taşıyan   bölümler mevcuttur.   Kati  nasları,  heva  ve  heveslerine  uyarak tevil  eden  zümreler;  Hz.Ebu Bekir (ra)'in hilafeti döneminde, silahlı mücadeleye başlamışlardır. 

     Meselenin   daha  net  çizgilerle  kavranabilmesi  için;   Resûl-i  Ekrem (sav)'in  ve  ashabının  yolunda  giden zümrenin (Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat), tarifini  yapmaya  gayret edelim. Saadeddin Et-Teftazani (rha)'in  tarifine  göre;  "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat demek, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin yolu ve onun nurlu yolundan gidenlerin, Ashabının yolu demektir. Ehl-i Sünnet: Resulullah (sav) Efendimizin yolu ve sireti olan sözleri, fiilleri ve takrirleridir. Ve'l Cemaat 'de, Ashab, Tabiin, Tebe-i Tabiin ve onlardan sonra gelen ve onlara tabii olan kimselerdir."  El-Cevabu Şafi kitabında ise; "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat 'ten maksat, Kitap ve Sünnet  üzerinde  ittifak etmiş, ihtilaf  ve  tefrikadan  sakınmış, Allah'ın dininde cidal ve münakaşaya  sebep veren akla değil, kaynağı kitap ve sünnet'ten gelen delile sarılmış kimselerdir. "   (41)   

   Ehl-i Sünnet ve'l cema'a  tabiri  "Sünnet ve Cemaate bağlı olanlar,  sünnet ve cemaat toplumu" demektir. "Resulullah ile O'nun halifelerinin İslam'ı yaşama ve uygulamada takip ettikleri  yol"  manasına  gelen  sünnet,  topluluk  ve çoğunluk  manasına  gelen  "Cemaat" ile yan yana  getirilerek  İslam'ın  gerçek  temsilcilerinin  unvanı  olmuştur."   (42)  

     Ehl-i Sünnet ve'l Cemaa',   kendisini  Kur'an-ı Kerim,  Sahih sünnet-i seniyye, Tabiin,  Etbeu't-tabiin  ve   daha   sonraki   Müslümanların   çoğunluğunun anlayış  ve  yaşayışı  "Kur'an-ı Kerim'in ve Hadis-i Şeriflerin manalarını   Ashab-ı Kiram'dan  öğrenmişlerdir. Kendiliklerinden  hiç bir şey  söylememişlerdir. Eshab-ı Kiram'in yolunda oldukları için  bunlara  Ehl-i  Sünnet Ve'l  Cemaat  denilmiştir."  (43)    

     Resûl-i Ekrem (sav) 'in ve Hulefa-i Raşidiyn'in yolunu  dosdoğru  takip  edenlere "Ehl-i Sünne ve'l Cemaa"  ismi  verilmiştir.  Türkiye'deki  yaygın  kullanılışı "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat"  veya  "Ehl-i Sünnet'tir."  (44)    "Ehl-i Sünnet: Kur'an-ı  Kerim  ile  Sünnet'i  Nebeviyye'ye  temessük edip  doğru  yoldan  sapmayan  kimselerdir."   (45)   "Ehl-i Sünnet, adından  anlaşılacağı   üzere   Hz. Peygamber (sav) 'in  sünneti  ile  ve  onların yolunda olanlara verilen  bir isimdir."  (46)     "Ehl-i  Sünnet  ve'l  Cemaat  kendisini  Kur'an-ı Kerim, Sahih sünnet-i Seniyye,  Ashab-ı Kiram, Tabiin,   Etbeut-Tabiin ve daha sonraki Müslümanların  çoğunluğunun anlayış  ve yaşayışı,  ilmi  gerçekler,  sağlam  duyu  organlarının algıları,  salim akılla sınırlayan,  zikredilen  üç   kuşaktan  sonra da İslam'ı, temsil, Müslümanların  çoğunluğunu  teşkil  eden "kitle"ye  verilen  ad  ve  sıfattır. "   (47)  

      Dolayısıyla "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" tabiri,  Tevhidi  hareketin aslını teşkil eder. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabiri,  doğrudan doğruya tevhid akidesinin hayatta görünen bir tezahürüdür.   Ehl-i   Sünnet  ve'l  Cemaat tabiri; eğitim ve öğretim noktasından tevhid akidesinin  sınırları  dahilinde  yer  alır.  Bu  konuda  Gümüşhanevi (rha)  şöyle diyor: "Bilinmesi  farz  olan ilimleri geciktirmeden öğrenmek vacibdir. Bu ilimler şunlardır: İmanı, imanı  izale  eden  şeyleri,  küfrü  husule   getiren  şeyleri, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezhebinin  görüşlerini  öğrenmek  bu  cümledendir."  (48)   

    O  halde     tevhidi    hareket ,     Ehl-i    Sünnet Ve'l Cemat' in   mahiyetini öğrenmeye mecburdur.    İslâm  Ulemasına göre  "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat";  Hz.Peygamber (sav)' in yolu   olan   Sünnet-i Seniyye'ye   bağlı   ve   cemaat   olan   Sahabe'ye   ittiba   eden   herkese   verilen  bir  isimdir."   (49)      Yani   Ehl-i  Sünnet  ve'l Cemaat; Resulullah'ı  ve Ashab'ı  Kiram'ı  adım  adım  izleyen  mü'minlere  verilen  bir  isimdir.  Resulullah  (sav)'a  ittiba  etmeyenlerin   Ehl-i Sünnet  ve'l  Cemaat  ile her hangi bir alakalaları yoktur Ehl-i Sünnet;  Resulullah 'in  sünnetinin  ashabıdır.   Yani sünnetle hüccet  izhar eden kimselerdir. Cemaattan  murad da   Resulullah'ın   cemaatıdır. Bunlar  Ashab ve tabiundurlar.  Fırka-i Naciye  bunlardır."    (50)    

      "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" tabiri;  ameli  mezhepleri  değil,  itikadi   mezhepleri   birbirinden ayırmak  için  kullanılan bir tabirdir.   Ehl-i   Sünnet ve'l Cemaat   itikadda  tek  bir  mezhebdir. Eş'ari  ve  Maturidiler   Ehl-i Sünnet ve'l Cemaattırlar."  (51)    Evet,  "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat"  itikadi  bir  ayırımın  ve ayrılışın   sembolüdür. Allah (cc) değişmez hayat programımız  Kur'an-ı  Kerimde  şöyle  buyuruyor :  "Dinlerini parça parça ederek fırka olanlarla hiç bir ilgin yoktur." (52)    Ebedi  önderimiz Hz.Muhammed (sav) de şöyle buyuruyor:  "İsrail oğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldılar.  Benim   ümmetim ise yetmiş üç fırkaya   ayrılacaktır.   Bunlardan biri müstesna, hepsi de cehenneme girecektir. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram O müstesna olan fırka hangisidir ya Resulullah?" diye sorunca, Resulullah (sav) : "Benim ve Ashabımın yolunda olan  CEMAATTIR" buyurdu."  (53)  Dikkat    edilirse   gerek  Kur'an-ı   Kerim'de  ve   gerekse   Resul-i   Ekrem (sav)'in sünnetinde  fırka  tabiri,  birbirinden   tamamen   ayrılanları   farklı   itikada  sahip  olanları  ifade   için   kullanılmıştır.

     Bazı  çevreler;  fırka ile mezhep arasındaki  inceliği  kavrayamadıkları  için  yanlış  yorumları  gündeme  sokmaktadırlar. (54)  Bakınız  bu  konuda  Îbn-i  Kesir (rh.a) şöyle  diyor: "Sizden önceki dinlerin sahipleri kendileri arasında ihtilafa düşerek batıl meseleler yüzünden tefrikaya düştüler. Tıpkı bunlar  gibi bizim bu ümmet  (ümmet-i Muhammed) de  nahlelere (fırka ve grublara) ayrıldı.   Bu fırkaların  hepsi  dalâlettir.  Ancak  tek  bir  tanesi  müstesnadır.   O da:  "Ehl-i  Sünnet ve'l Cemaat" 'tır. EHL-Î SÜNNET VE'L CEMAAT; Allah (cc)'ın Kitabına, Resulullah(sav) 'in  sünnetine,   ilk  nesil  olarak  sahabe, Tabiin  ve  müslümanların  ilk zaman   ile son   imamlarına   temessük  edendir."  (55)    Kur 'an,  sünnet  ve  sahabe-i Kiramı  bırakarak  başka  şeylere  yönelen  ve  uyan  değildir.  Şu  hakikati bilmekte fayda vardır;  Ehl-i Sünnet itikadda tek mezheb olmakla beraber kendi bünyesinde amelde  yüzlerce  mezhebin  taklid  edilmesine  yer  veren  evrensel   bir  rahmet  ve  merhamet  cephesidir. ...... Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat' ten  olmanın  şartı; cihadın kıyamete kadar  devam  eden  bir  ibadet  olduğunu  kabul   etmek   ve tağuti düzenlere karşı savaşmaktır.... 

     Evet,  Ehl-i    Sünnet ve'l   cemaat; hem abidlerin ve hemde mücahidlerin yoludur.  Ancak İslam coğrafyasında itikadda  "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaa'dan" olduğunu ikrar etmekle birlikte; müstekbirlerin istilaları sonucunda,  küfür  ideolojilerini benimseyen ve "Din ile dünya işlerinin"   birbirinden   ayrılmasını  savunan kimselere de rastlamak mümkündür. Bunlar; Allahü Teala (cc)'nın  indirdiği   hükümleri   reddeden   siyasi   güçlere   destek   olmak suretiyle "küfrün"  güçlenmesini  sağlarlar. Ayrıca küfür ahkâmı ile hükmedilen beldelere "Dar'ûl İslam" demekten  bile  haya  etmezler.  Bunların  bir  kısmı  gafil,  bir  kısmı  cahil,  bir kısmı da  haindir.   Allahü Teala (cc)'nın  mülkünde,  O'nun  verdiği  rızıklarla  hayatlarını devam  ettirdikleri  halde; bu  gerçeği  gizleyebilmek için   "Hurafeler"  yaymakla meşgul olurlar.   Elbette bunların da; "Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat" ile yakından uzaktan  alakaları yoktur." (56)  

         Dolayısıyla   müşriki   otoritelerle  kalbi  irtibat  ve ittifakların içine girerek Resul-i Ekrem (sav)'e ve Ashab-ı Kiram'a  karşı baş  kaldıran  kişi ve grublâr, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabirinin kapsamına giremezler. Bu gün İslam coğrafyasında kendilerine Radikal unvanını vererek "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'a  saldıranlar, Allah (cc) yolundaki yolcuları dağıtmaya  gayret eden tiplerdir. O halde Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat; bir hidayet cephesidir,  bir  kurtuluş caddesidir...... Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'in   sınırlarını  tevhid  belirlemiş,  Resul-i Ekrem (sav) ve Sahabe-i Kiram fiilen yaşamış, müctehid ulema   ise ümmet için Kur 'an ve Sünnetten ahkam  istinbat  ederek  tanıtmıştır.   Tevhidi   hareketin   vazifesi,   Ehl-i Sünnet   ve'l Cemaat caddesinde  yürümektir.  Tarih boyunca Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat caddesinde yürüyenlerin yüzü ak olmuştur.  Allah (cc) şöyle buyuruyor : "Kıyamet gününde bir takım yüzler  ak ve bir takım yüzler de kara olacaktır. O vakit,  yüzleri   kara olanlara şöyle denilecek :  "-İmanınızdan  sonra inkâr ettiniz ha!   İşte o küfrünüzün cezası olarak tadın azabı." (57)     Abdullah  b.Abbas (ra) bu  ayetin   tefsirinde   şöyle  diyor : "Ayette geçen siyah yüz sahiplerinden murad;  EHL-İ  BÎD'ATTIR.   Beyaz yüz sahiplerinden   murad  ise; EHL-Π SÜNNETTÎR. "  (58)  

       Sonuç   olarak   Ehl-i Sünnet ve'l  Cemaat;  niyyet söz ve fiilde Resulullah (sav)'a ve Ashab-ı Kiram'a   ittiba  etmektir.   Tevhidi   hareketi   diğer  hareketlerden  ayıran farklı ve haklı   özelliklerden birisi de,  Tevhidi  hareketin;  Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat'in mezhebinde karar   kılmasıdır.   Ehl-i Sünnet  ve'l  Cemaat   üzerinde  karar kılmayanlar, Tevhidi  hareketin bir  müntesibi olamazlar. Çünkü Tevhidi  hareket,  Sünnet-i  Resulullah'ı  çiğneyen ve tefrikaya  sarılanları  kendi  içinde  barındırabilecek kadar akide haini değildir. Şunu unutmayalım ki;  Ehl-i  Sünnet ve'l  Cemaatta  karar  kılmak;  Tevhid  akidesine  sadık kalmak  demektir."   (59)  

     "Sünnet; Resulullah'ın yolu, Cemaat  ise  Ashab'ın  yolu  demektir."  (60)  İbn Kayyım El-Cevziyye ise şöyle buyurmuştur :  "Abdullah b.Abbas ve Cabir b.Abdullah (ra) : "Sıratı Müstakim : ÎSLAM'dır" demişler. Abdullah b.Mesud ve Âli b. Ebi Talib de  "Kur'an" demişlerdir.   Bu konuda Tirmizi  ve  başkalarından  gelen bir de merfu hadis vardır. Sehl  b. Abdullah  Sırat-ı Müstakim  EHL-Î SÜNNET  VE'L  CEMAAT' in yoludur, der."  (61) 

     Yeni lügatte ise; "Ehl-i Sünnet: Peygamberimiz Hz.Muhammed (SAV)' in söz ve hareketlerine şüphesiz,  kat'i ve sağlam delillerle uyan sahabe ve onlara tabi   olanların mezhebi   ve  o  mezhebte  olan..."   diye  tarif  edilmiştir.   Buraya   kadar  aktardığımız yazılarda ki' tariflerden de  açıkça  anlaşılacağı  üzere  "Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat"  kavramı denilince  akla,  Allah (cc) ve Resulü (sav) 'in ,  Sahabesinin ve onlara   tabiî   olanların yolu  gelmektedir.  Ehl-i sünnet kavramı veya   akaidinin  kullanılması  yanlış  ve çirkin  ise;  sizi sıkıştırdıkları zaman  veya   savunmasız   bir   durumda   kaldığınız zaman niçin "Biz de Ehl-i sünnetiz" diyorsunuz?  Bu kavram güzel ve doğru ise niçin  cephe alıp,  suçluyorsunuz? Veya niçin  sizde  aynen  teslim  olmuyorsunuz?

İMAM-I  AZAM  EBU  HANİFE   VE  HANEFİ   MEZHEBİ

         "Hicri 80 yılında Küfe'de doğmuştur. Babası Sabittir. Hazreti Ali Radıyallahu Anh Sabite "zürriyetinin mübarek olması" yolunda dua etmiş, Allah'da ona Numan hazretlerini bahşetmiştir.

    Ömrünün  çoğunu  Küfe şehrinde geçirdi. Kur'an'ı yedi kurradan birisi olan İmam Asım'dan öğrendi. Uzun süre ticaretle meşgul oldu. Ticaretinde çok titizdi. Ayıbı söylenmeden satılan bir kumaşın bedelini sadaka olarak vermiş, sonra onu satın alan şahıs gelince de ayrıca bedelini ona  ödemiştir.   Büyük  âlim Şa'bi'nin  teşvikiyle  kendini  ilme verdi.

    Önceleri kelam ilmiyle uğraştı. Bir çok kişilerle, bilhassa sapık mezheb sahibleriyle münakaşa ve münazaralar yaptı. Hepsinde de  karşısındakileri susturdu.  Fakat Rasulullah ve Ashabının fıkha verdikleri değeri anlayarak ömrünün en bereketli devrelerini fıkıh ilmine  inhisar etti.

    Büyük âlim Hammad'dan ilim aldı. İlim silsilesi Hazreti Ali, İbni Mes'ud vasıtasıyla Rasulullah'a   dayanır.

     Fıkıhta  amel  edilecek hadislerin ravilerinin takva ehli olmalarını şart koşardı. İmam Şa'rani bu ravilerin tabiin ve tebe-i tabiinin  seçkinlerinden  olduğunu  beyan  ederek şu isimleri  sayar:  Esved,  Alkame,  Ata,  Mücahid  ve  Hasan'ı  Basri v.b.

    Babasının vefatından sonra annesi İmam Cafer Sadıkla evlenmiş ve Rasulullah'ın zürriyetiyle  akrabalık  kurmuştur.

     Mekke'de kaldığı altı sene zarfında  İbni Abbas Radıyallahu Anh'ın talebeleriyle ve hassaten  İmam  Malik  ile  uzun  ilmi  sohbetlerde  bulunmuştur.

     İlminin  genişliği yanında son derece takva sahibi ve sünnete bağlı idi.

   Hocalarına hürmeti kadar talebelerine sevgisi de pek çoktu. Oğluna hocası Hammad'ın ismini vermiştir. Oğlu da büyük alimdir. Talebelerine: "Sizler kalbimin sevinci, kederimin cilasısınız" derdi.

    Pek çok talebe yetiştirmiştir. Bunların binlere vardığı rivayet edilir. İslam aleminde en çok şöhret  bulanları  İmam  Ebu Yusuf,  İmam Muhammed  ve  İmam Züfer'dir.

   Hicri 150 tarihinde Bağdatta Halife Mansur'un teklif ettiği kadılık vazifesini kabul etmediği için  hapise  atılmış   ve   orada  şehid  olarak vefat  etmiştir.  Allahü  Teala (cc)  rahmet  eylesin.

    Eserleri:

     1-el-Fıkhü'1-Ekber. 

    2-el-Alim ve'1-Müteallim. 

    3- Osman el-Bettiye Risale.

    4- Kaderiyye Mezhebine Reddiye. 

    5- el-Müsned.

    İmam  Azam'ın  ictihadlarıyla  amel  edenlere  'Hanefi'  denir."    

MATÜRiDi   MEZHEBi

                                               (MUHAMMED B. MUHAMMED B. MAHMUD)

Maturidi  akaidine    bağlı   olan  bir  çok  müslüman    bağlı   olduğu  akaidden  habersizdirler.  Yer yer  sorduğumuz müslümanlar akaid  imamlarının  ismini  dahi bilmemektedirler!   Onun  için  akaid  imamımızla  ilgili  bazı  bilgileri de  sizlere  hazırlamaya  çalıştık.
   
 İslâm akaidinde İmam Ebu Mansur   b. Mahmud el-Matüridiyye'ye nisbet edilen mezheptir. İmam  Mâturidinin akaiddeki mezhebine  mensub  olanlara  da Matüridiyye denilir.
"
Semerkand'da Matürid Köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.

    Fıkıhta Hanefi mezhebindendir.  Ebu Bekr Ahmed  el-Cürcani'den ve Ebu   Nasr   el-Iyaz'dan hadis ve fıkıh öğrenmiştir. Bir çok ulemadan ders almış, ilim   müzakeresinde   bulunmuştur. Tevhid   ilminde   parmakla gösterilir bir mertebeye gelmiş, bid'at ehlini susturup   durduracak   bir  güce ermiştir.  Onun için kendisine kelam âlimlerinin imamı manasına  İmamü'l-Mütekellimin  adı  verilmiştir.

   Kendisi tefsirde de büyük bir alimdir. 80 ciltten müteşekkil tefsiri Ehli Sünnet itikadını aksettiren çok kıymetli bir eserdir. Kendisi  tarafından takrir edilen dersleri talebeleri tarafından yazılmış, Ala'üd-Din Muhammed es-Semerkandi tarafından tedvin olunmuştur. Eserin  aslı  kaybolmuştur.    İmam Hazretleri Hicri 333 tarihinde vefaat etmiştir.

    Eserlerinden Bazıları:

    1- Te'vilatü'l-Matüridiyye fi Beyanı Usuli Ehli's-Sünne ve Usuli't-Tevhid.

    2- Kitabü't-Tevhid. 

    3- Meâhizü'ş-Şerayi.

    4- Kitabul-Cedel. 

    5- Kitabü Evhâmi'l-Mutezile. 

    6- er-Reddü aler-Revafiz.

    7- er-Reddü alel-Karamita."   (119)  

    Bazı  yazarlar   İmam Maturidi'yi (rh.a.);   tanıtırken  birincil  dereceden  aklı  esas  aldığını  söylemek  gibi  bir  yanlışa   düşmektedirler.  Bu  husus  çok  yanlıştır. Dolayısıyla  İmam Maturidi'nin,  naklin esas olduğunu söyleyen Fukahaya  karşı çıktığını iddia etmekte  yanlıştır.      Bu  tezin  imam  adına ileri  sürülmesi  tutarsız bir tezdir. Aklı kullanmayı yasaklayan hiçbir Maturidi  alimini düşünmek mümkün değildir. Ancak akıl naklin (VAHYİN) önüne geçebilir mi, geçemez mi? sorusuna verilecek cevap çok önemlidir. Eğer, denilmek isteniyorsa ki; "İmam Maturidi (rh.a.) aklı vahyin önüne geçirmiştir" bu çok yanlıştır. Ayrıca bu tez İmama bir iftiradır. Onun için dinin  bize ulaşması  nakil  yoluyla  olmuştur.    Akıl  ise Vahyi anlamada, kavramada  bir  nur  görevi  üstlenmiştir. Her  zaman  akıl  Vahye tabi olmuştur. Hz. Adem (a.s.)'den bu yana hep böyle olmuştur. Bundan sonra da  İnşa'ALLAH  böyle  olacaktır... Akıl  yalnız  başına  hiçbir  hakikati  bulamaz.  Zaten  Maturidiye'nin   Mu'tezile'den   ayrıldığı  en  önemli  esaslardan  birisi  budur.  Bu   temel  kaide   sakın  unutulmamalıdır.

İMAM  ŞAFİİ   (MUHAMMED B. İDRİS)

     Hicri 150 tarihinde Gazzede doğdu. Neseb itibariyle Kureyş'tendir. Babası İdris, kendisi beşikte  iken  öldüğü  için  yetim  ve  fakir  olarak  büyümüştür.

    Kur'an'ı  ezberleyerek, hadisleri   yazarak  ilim  hayatına çok küçük yaşta başladı. Arapça'yı  bütün  fesahatiyle öğrenmek için bir müddet  Hüzeyl  kabilesi  içinde yaşadı. İlim ve  atıcılığa  hevesi  fazla  idi.

    Yirmi yaşında fetva verme derecesine geldi, fakat ilmini artırmak istiyordu. Medine'de bulunan  İmam Malik'i haber almıştı. Onun yanına gitmek istedi. Ancak eli boş gidilemiyecegini   düşünerek  kısa  sürede  Muvatta'ı  ezberledi.

     Dokuz sene İmam Malik'ten ders aldı. Zaman  zaman  badiyeye  çıkar, kabilelere Muvatta'ı  okurdu.

     Şafii  hazretleri  ömründe hiç maddi varlık sahibi olmamıştır. Ömrü hep fakirlikle geçmiştir.

     İmam Malik'in vefatından sonra Yemen'e gitti. Oradan Bağdat'a geçti. Bağdat'ta İmam Azam'ın kabri yanında kıldığı sabah namazında, İmam Azam'a hürmetinden dolayı, kunut duasını  okumadı.  İmam  Muhammed'den  de  pek  çok  istifade etti.

     Hicri 204 yılında Mısır'da vefat etti.

     Eserleri 

     1- er-Risale.

     2- el-Ümm. 

     3- Müsned.

     4- Dian.

     Onun  ictihadiyle  amel  edenlere  'Şafiî' denir."