EHL-Î SÜNNET VE'L CEMÂAT
1- TARÎFÎ:
İslam uleması itikadi
mezhepleri; "Ehl-i Sünnet" ve "Ehl-i Bid'at" olmak üzere iki başlık altında
tasnif etmişlerdir. Bid'at : Peygamberimiz (sav) Efendimizden alınan ilim, amel ve halden ibaret
olan hakkın hilafına olarak sonradan çıkarılarak, bir tevil ve şüphe neticesinde itikad haline getiren
şeyleri ifade eder. Alâüddin El Haskafi "Dürri'l Muhtar" isimli eserinde: "Peygamberden (sav) malum ve meşhur
olan şeyin aksine itikad etmeye bid'at denilir" tarifini yapmıştır. Resül-i Ekrem
(sav), vefatından sonra ortaya çıkacak fitnelerle ilgili olarak, mü'minleri
uyardığı sabittir. Bütün sahih, sünen ve müsned isimli eserlerde "Kitabu'l -Fiten"
başlığını taşıyan bölümler mevcuttur. Kati nasları,
heva ve heveslerine uyarak tevil eden zümreler; Hz.Ebu Bekir (ra)'in hilafeti döneminde,
silahlı mücadeleye başlamışlardır.
Meselenin daha
net çizgilerle kavranabilmesi için; Resûl-i Ekrem (sav)'in ve ashabının
yolunda giden zümrenin (Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat), tarifini yapmaya gayret edelim. Saadeddin Et-Teftazani
(rha)'in tarifine göre; "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat demek, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin yolu ve onun nurlu
yolundan gidenlerin, Ashabının yolu demektir. Ehl-i Sünnet: Resulullah (sav) Efendimizin yolu ve sireti olan sözleri,
fiilleri ve takrirleridir. Ve'l Cemaat 'de, Ashab, Tabiin, Tebe-i Tabiin ve onlardan sonra gelen ve onlara tabii olan kimselerdir."
El-Cevabu Şafi kitabında ise; "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat 'ten maksat, Kitap ve Sünnet üzerinde ittifak
etmiş, ihtilaf ve tefrikadan sakınmış, Allah'ın dininde cidal ve münakaşaya
sebep veren akla değil, kaynağı kitap ve sünnet'ten gelen delile sarılmış kimselerdir. "
(41)
Ehl-i Sünnet ve'l cema'a tabiri
"Sünnet ve Cemaate bağlı olanlar, sünnet ve cemaat toplumu" demektir. "Resulullah ile O'nun halifelerinin
İslam'ı yaşama ve uygulamada takip ettikleri yol" manasına gelen sünnet,
topluluk ve çoğunluk manasına gelen "Cemaat" ile yan yana getirilerek İslam'ın
gerçek temsilcilerinin unvanı olmuştur." (42)
Ehl-i Sünnet ve'l Cemaa',
kendisini Kur'an-ı Kerim, Sahih sünnet-i seniyye, Tabiin, Etbeu't-tabiin ve daha
sonraki Müslümanların çoğunluğunun anlayış ve yaşayışı
"Kur'an-ı Kerim'in ve Hadis-i Şeriflerin manalarını Ashab-ı Kiram'dan öğrenmişlerdir.
Kendiliklerinden hiç bir şey söylememişlerdir. Eshab-ı Kiram'in yolunda oldukları için
bunlara Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat denilmiştir." (43)
Resûl-i Ekrem (sav) 'in ve Hulefa-i
Raşidiyn'in yolunu dosdoğru takip edenlere "Ehl-i Sünne ve'l Cemaa" ismi verilmiştir.
Türkiye'deki yaygın kullanılışı "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" veya "Ehl-i Sünnet'tir."
(44) "Ehl-i Sünnet: Kur'an-ı Kerim ile Sünnet'i Nebeviyye'ye
temessük edip doğru yoldan sapmayan kimselerdir." (45)
"Ehl-i Sünnet, adından anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (sav) 'in
sünneti ile ve onların yolunda olanlara verilen bir isimdir." (46)
"Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat kendisini Kur'an-ı Kerim, Sahih sünnet-i
Seniyye, Ashab-ı Kiram, Tabiin, Etbeut-Tabiin ve daha sonraki Müslümanların çoğunluğunun
anlayış ve yaşayışı, ilmi gerçekler, sağlam duyu organlarının
algıları, salim akılla sınırlayan, zikredilen üç kuşaktan
sonra da İslam'ı, temsil, Müslümanların çoğunluğunu teşkil eden "kitle"ye
verilen ad ve sıfattır. " (47)
Dolayısıyla "Ehl-i
Sünnet ve'l Cemaat" tabiri, Tevhidi hareketin aslını teşkil eder. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat tabiri,
doğrudan doğruya tevhid akidesinin hayatta görünen bir tezahürüdür. Ehl-i Sünnet ve'l
Cemaat tabiri; eğitim ve öğretim noktasından tevhid akidesinin sınırları dahilinde
yer alır. Bu konuda Gümüşhanevi (rha) şöyle diyor: "Bilinmesi farz
olan ilimleri geciktirmeden öğrenmek vacibdir. Bu ilimler şunlardır: İmanı, imanı izale
eden şeyleri, küfrü husule getiren şeyleri, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezhebinin
görüşlerini öğrenmek bu cümledendir." (48)
O halde
tevhidi hareket , Ehl-i Sünnet Ve'l Cemat' in mahiyetini
öğrenmeye mecburdur. İslâm Ulemasına göre "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat"; Hz.Peygamber
(sav)' in yolu olan Sünnet-i Seniyye'ye bağlı ve cemaat
olan Sahabe'ye ittiba eden herkese verilen bir isimdir."
(49) Yani Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat; Resulullah'ı
ve Ashab'ı Kiram'ı adım adım izleyen mü'minlere verilen bir
isimdir. Resulullah (sav)'a ittiba etmeyenlerin Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat
ile her hangi bir alakalaları yoktur Ehl-i Sünnet; Resulullah 'in sünnetinin ashabıdır.
Yani sünnetle hüccet izhar eden kimselerdir. Cemaattan murad da Resulullah'ın cemaatıdır.
Bunlar Ashab ve tabiundurlar. Fırka-i Naciye bunlardır." (50)
"Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat"
tabiri; ameli mezhepleri değil, itikadi mezhepleri birbirinden ayırmak
için kullanılan bir tabirdir. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat itikadda tek
bir mezhebdir. Eş'ari ve Maturidiler Ehl-i Sünnet ve'l Cemaattırlar." (51) Evet, "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" itikadi bir ayırımın
ve ayrılışın sembolüdür. Allah (cc) değişmez hayat programımız Kur'an-ı
Kerimde şöyle buyuruyor : "Dinlerini parça parça ederek fırka olanlarla hiç bir ilgin yoktur."
(52) Ebedi önderimiz Hz.Muhammed (sav) de şöyle buyuruyor: "İsrail
oğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya
ayrılacaktır. Bunlardan biri müstesna, hepsi de cehenneme girecektir. Bunun üzerine Ashab-ı
Kiram O müstesna olan fırka hangisidir ya Resulullah?" diye sorunca, Resulullah (sav) : "Benim ve Ashabımın
yolunda olan CEMAATTIR" buyurdu." (53) Dikkat edilirse
gerek Kur'an-ı Kerim'de ve gerekse Resul-i Ekrem (sav)'in
sünnetinde fırka tabiri, birbirinden tamamen ayrılanları
farklı itikada sahip olanları ifade için kullanılmıştır.
Bazı çevreler; fırka ile
mezhep arasındaki inceliği kavrayamadıkları için yanlış yorumları
gündeme sokmaktadırlar. (54) Bakınız bu konuda Îbn-i
Kesir (rh.a) şöyle diyor: "Sizden önceki dinlerin sahipleri kendileri arasında ihtilafa düşerek batıl
meseleler yüzünden tefrikaya düştüler. Tıpkı bunlar gibi bizim bu ümmet (ümmet-i Muhammed) de
nahlelere (fırka ve grublara) ayrıldı. Bu fırkaların hepsi dalâlettir.
Ancak tek bir tanesi müstesnadır. O da: "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" 'tır.
EHL-Î SÜNNET VE'L CEMAAT; Allah (cc)'ın Kitabına, Resulullah(sav) 'in sünnetine, ilk nesil
olarak sahabe, Tabiin ve müslümanların ilk zaman ile son imamlarına
temessük edendir." (55) Kur 'an, sünnet ve sahabe-i
Kiramı bırakarak başka şeylere yönelen ve uyan değildir.
Şu hakikati bilmekte fayda vardır; Ehl-i Sünnet itikadda tek mezheb olmakla beraber kendi bünyesinde
amelde yüzlerce mezhebin taklid edilmesine yer veren evrensel bir
rahmet ve merhamet cephesidir. ...... Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat' ten olmanın şartı;
cihadın kıyamete kadar devam eden bir ibadet olduğunu kabul
etmek ve tağuti düzenlere karşı savaşmaktır....
Evet, Ehl-i
Sünnet ve'l cemaat; hem abidlerin ve hemde mücahidlerin yoludur. Ancak İslam coğrafyasında
itikadda "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaa'dan" olduğunu ikrar etmekle birlikte; müstekbirlerin
istilaları sonucunda, küfür ideolojilerini benimseyen ve "Din ile dünya işlerinin"
birbirinden ayrılmasını savunan kimselere de rastlamak mümkündür. Bunlar; Allahü Teala (cc)'nın
indirdiği hükümleri reddeden siyasi güçlere destek
olmak suretiyle "küfrün" güçlenmesini sağlarlar. Ayrıca küfür ahkâmı ile hükmedilen beldelere "Dar'ûl
İslam" demekten bile haya etmezler. Bunların bir kısmı gafil,
bir kısmı cahil, bir kısmı da haindir. Allahü Teala (cc)'nın
mülkünde, O'nun verdiği rızıklarla hayatlarını devam ettirdikleri
halde; bu gerçeği gizleyebilmek için "Hurafeler" yaymakla meşgul
olurlar. Elbette bunların da; "Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat" ile yakından uzaktan
alakaları yoktur." (56)
Dolayısıyla
müşriki otoritelerle kalbi irtibat ve ittifakların içine girerek Resul-i Ekrem (sav)'e
ve Ashab-ı Kiram'a karşı baş kaldıran kişi ve grublâr, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat
tabirinin kapsamına giremezler. Bu gün İslam coğrafyasında kendilerine Radikal unvanını vererek
"Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'a saldıranlar, Allah (cc) yolundaki yolcuları dağıtmaya gayret eden
tiplerdir. O halde Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat; bir hidayet cephesidir, bir kurtuluş caddesidir...... Ehl-i
Sünnet ve'l Cemaat'in sınırlarını tevhid belirlemiş, Resul-i Ekrem
(sav) ve Sahabe-i Kiram fiilen yaşamış, müctehid ulema ise ümmet için Kur 'an ve Sünnetten ahkam
istinbat ederek tanıtmıştır. Tevhidi hareketin vazifesi,
Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat caddesinde yürümektir. Tarih boyunca Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat caddesinde
yürüyenlerin yüzü ak olmuştur. Allah (cc) şöyle buyuruyor : "Kıyamet gününde bir takım yüzler
ak ve bir takım yüzler de kara olacaktır. O vakit, yüzleri kara olanlara şöyle denilecek
: "-İmanınızdan sonra inkâr ettiniz ha! İşte o küfrünüzün cezası olarak
tadın azabı." (57) Abdullah b.Abbas (ra) bu ayetin
tefsirinde şöyle diyor : "Ayette geçen siyah yüz sahiplerinden murad; EHL-İ BÎD'ATTIR.
Beyaz yüz sahiplerinden murad ise; EHL-Î SÜNNETTÎR. " (58)
Sonuç olarak
Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat; niyyet söz ve fiilde Resulullah (sav)'a ve Ashab-ı Kiram'a ittiba
etmektir. Tevhidi hareketi diğer hareketlerden ayıran farklı
ve haklı özelliklerden birisi de, Tevhidi hareketin; Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat'in mezhebinde
karar kılmasıdır. Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat üzerinde karar
kılmayanlar, Tevhidi hareketin bir müntesibi olamazlar. Çünkü Tevhidi hareket, Sünnet-i
Resulullah'ı çiğneyen ve tefrikaya sarılanları
kendi içinde barındırabilecek kadar akide haini değildir. Şunu unutmayalım ki;
Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatta karar kılmak; Tevhid akidesine sadık kalmak
demektir." (59)
"Sünnet; Resulullah'ın yolu,
Cemaat ise Ashab'ın yolu demektir." (60) İbn Kayyım
El-Cevziyye ise şöyle buyurmuştur : "Abdullah b.Abbas ve Cabir b.Abdullah (ra) : "Sıratı Müstakim
: ÎSLAM'dır" demişler. Abdullah b.Mesud ve Âli b. Ebi Talib de "Kur'an" demişlerdir. Bu konuda
Tirmizi ve başkalarından gelen bir de merfu hadis vardır. Sehl b. Abdullah Sırat-ı
Müstakim EHL-Î SÜNNET VE'L CEMAAT' in yoludur, der." (61)
Yeni lügatte ise; "Ehl-i Sünnet:
Peygamberimiz Hz.Muhammed (SAV)' in söz ve hareketlerine şüphesiz, kat'i ve sağlam delillerle uyan sahabe
ve onlara tabi olanların mezhebi ve o mezhebte olan..." diye
tarif edilmiştir. Buraya kadar aktardığımız yazılarda ki'
tariflerden de açıkça anlaşılacağı üzere "Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat"
kavramı denilince akla, Allah (cc) ve Resulü (sav) 'in , Sahabesinin ve onlara tabiî
olanların yolu gelmektedir. Ehl-i sünnet kavramı veya akaidinin kullanılması
yanlış ve çirkin ise; sizi sıkıştırdıkları zaman veya
savunmasız bir durumda kaldığınız zaman niçin "Biz de Ehl-i sünnetiz"
diyorsunuz? Bu kavram güzel ve doğru ise niçin cephe alıp, suçluyorsunuz? Veya niçin sizde
aynen teslim olmuyorsunuz?