AKAİD-İ NESEFİ
( Ömer en- Nesefi) (H.461-537. M. v. 1142
)
BİSMİ'LLÂHİ'R-RAHMANİ'R-RAHİM
Hamd, âlemlerin Rabbi
olan Allah'a mahsustur. Salât ve selâm, Kur'an-ı Mübin'le te'yid edilen Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'e, Hak yolun
rehber ve savunucuları olan âl ve ashabına olsun.
I - AKAİD İLMİNDE ÖN BİLGİLER
A) İslâm'da Eşyanın Hakikati
ve Bilgi Kaynakları
l - Hak ehli olanlara1 göre eşyanın hakikatları sabittir (vardır). O
hakikatlerle ilgili ilim, sofistlerin (safsata ve şüpheciliğe dayanan filozofların) aksine gerçektir.
2
- Halk için (.hakikatler hakkında) ilim elde etme sebep (ve vasıta) ları üçtür.
a) Sağlam duyu organları, b) Haber-i sâdık (Doğru haber)
c) Akıl. a) Duyu organları beştir. Bunlar-, İşitme, görme, koklama, tatma ve dokunma (duyuları)
dır. Bu duyu organlarından her biriyle, o organ ne için konulmuşsa ona vakıf olunur (o şey onunla
bilinir). b) Haber-i sâdık (Doğru haber) iki kısımdır-. Bunlardan birincisi, mütevâtir.
haberdir yalan (söylemek) üzere anlaşıp birleşmeleri düşünülemeyen bir toplumun diliyle (naklettiği)
sabit olan haberdir. Bu da zarurî (ve kesin) bilgi2 sağlar. Geçmiş zamanlarda yaşamış hükümdarlar
ve çok uzak memleketler hakkındaki (verilen) bilgi gibi. İkincisi (peygamberliği) mu'cize ile te'yid edilen
Rasülün haberidir. Bu hem istidlali (hükümde delille elde edilen) bilgiyi de sağlar. Rasülün haberiyle sabit olan ilim,
kesinlik ve değişmezlikte zaruri (ve kesin) şekilde sabit olan bilgiye benzer (onun gibidir). c)
Akla gelince; o da aynı şekilde bilgi elde etme vasıtasıdır. Apaçık sabit olan (ilk bakış-
ta derhal kavranan bilgi) ler zaruri bilgidir. Bir şeyin tamamının parçasından büyük olduğunu bilmek
gibi. "Delile göre akıl yürüterek" sabit olan (bilgi) ler, iktisabidir. (Yani gayret ve irâde ile kazanılan bilgilerdir.
Duman görülen yerde âteşin olduğunu düşünüp bilmek gibi.) İlham (yani feyz yoluyla kalbe doğan mânâ),
hak ehli olanlara göre, bir şeyin (doğrulukta) sıhhatini bilme hususunda kesin bilgi elde etme vasıtalarından
değildir.3 B) İslâm'da Kâinat ve Maddenin Mâhiyeti Âlem, bütün parçalarıyla sonradan (ve yoktan) yaratılmıştır.
Bu itibarla bu âlem (deki varlıklar) a'yan ve a'razdır.
1 - A'yan, (yaratılıp) kendi başına
bizzat kâim olan (uzayda yer kaplayan ve kendi başına durabilen) şeydir. Bu da ya mürekkeb (bileşik) tir,
cisim gibi, yahut cevher gibidir ki mürekkeb değil (basit) tir. Buna cüz-i la yetecazza (varlığın artık
parçalanmayan cevheri) denir.
2 - A'raz, bizzat kendi kendine kaim olamayan (varlığını gösteremeyen)
fakat cisim ve cevherlerde sonradan meydana gelen (ve onlarla var olan) şeydir. Renkler, (kımıldama, durma,
birleşme ve ayrılmadaki) oluşumlar, tadlar ve kokular gibi. îşte bu âlemin bir yaratıcısı
vardır O da Allah Teâlâ'dır. '
II - ALLAH'IN SIFATLARI VE RÜ'YETU'LLAH MESELESİ
l - Allah Teâlâ: "Bir, kadim (başlangıcı yok), hayy
(diri), kaadir, bilici, işitici, görücü, dileyici ve isteyici" dir. (Allah Teâlâ) araz değildir, cisim değildir,
cevher değildir, "suret ve şekil" değildir, (evveli ve sonu) sınırlı değildir, ma'düd (yani
varlığı ve birliği, sayı ve çokluk bakımından) değildir. Bir şeyin bâzısı
ve parçası değildir, bileşik değildir, sonu olan değildir, O (yaratıklara ait) nitelik ve nicelikle
sıfatlanamaz, O bir mekanda karar kılmaz (mekandan münezzehtir), O'nun üzerinden hiç bir zaman geç (ip, O'na te'sir
et) mez, hiç bir şey Allah'a benzemez ve hiç bir şey de O'nun ilim ve kudretinden dışarı çıkamaz.
Allah'ın sıfatlan ezelidir, zatıyla kâimdir. Bu sıfatlar O'nun aynı da değildir, gayrı
da (zatının başkası da) değildir.
1 - O (yani Allah Teâlâ), kendisinin ezeli bir sıfatı
olan kelâmla konuşur. (Kelam'ı) harf ve sesler cinsinden değildir. O (kelâm sıfatı zatıyla kâim
olup) sukut ve âfete aykırıdır. Yani konuşmayı dilediği zaman O'nun susmasına ve konuşmamasına
sebep hiç bir engel yoktur.) Allah Teâlâ bu (kelam sıfatı) ile mütekellimdir, yani emredici, nehyedici ve haber
vericidir.
2 - Kur'an: Kur'an Allah kelâmı olup mahluk (yani yaratılmış) değildir. O, mushaflarımızda
yazılı, kalplerimizde ezberlenmiş, dillerimizle okunmuş ve kulaklarımızla işitilmiş
bulunmaktadır. Fakat (zatıyla kaim olan kelamı) buralara nüfuz edip girmez. (Yazılan ve okunanlar, Onun
kelâmına delalet eden işaret ve lafızlardır.) B) Tekvin Tekvin Allah Teâlâ'mn ezelî sıfatıdır.
Tekvin, O'nun gerek âlemi, gerekse âlemin bölümlerinden her bir parçayı (ezelde değil), var olacakları vakitte,
(ilim ve irâdesine göre) yaratmasıdır. Tekvin (sıfatı) bize göre, yaratılan şeylerden ayrıdır.
C) İrâde Teâlâ'mn zâtı ile kâim
1 - İrâde, Allah ezelî bir sıfatıdır.
2
- Rü'yetu'llah Meselesi Allahu Teâlâ'yı görmek aklen caiz, naklen vaciptir. Bu hususta, âhiret yurdunda mü'minlerin,
Allah Teâlâ'yı görmelerini gerekli kılan (göreceklerini bildiren) sem'î (ve naklî) delil der)' mevcuttur. O, (mü'minler
tarafından) bir mekanda, bir yönde olmaksızın, karşı karşıya olma hali bulunmaksızın,
ışınlar (göze) gelmeksizin ve görenle kendisi arasında bir mesafe mevcut olmaksızın görülecektir.7
III - İNSANIN FİİLLERİ,
İRADE MESELESİ VE ALLAH'IN TAKDİRİ
1 - Küfür ve iman, itaat ve isyan (sevap-günah) bakımından
kulların (bütün) fiillerini yaratan Allah Teâlâ'dır. (Kullara ait) bu fillerin hepsi, O'nun irâdesi, dilemesi, hükmü,
kazası ve takdiri iledir. Kullar için bir takım ihtiyari (yapmakta serbest olduğu) fiiller vardır ki,
bunlarla (kullar, ibadet ve tâat işledikleri zaman) sevap alırlar veya (günah olan bir iş yaptıkları
zaman) bundan dolayı da cezalanırlar. Bu fiillerden güzel olanlar, Allah Teâlâ'nın rızasıyla olup,
çirkin olanlar da O'nun rızasıyla değildir.
2 - İstitâat ve Teklif Meselesi a) İstitâat,
fiille beraber olur (yani fiille başlar, fiilin bitmesiyle sona erer) ki o da fiilin olmasını sağlayan
güç ve kuvvettir (Her defasında bu gücü veren de Allah'tır.) .* Bir de bu kelime (yani İstitâat), sebeplerin,
alet ve azaların sağlıklı ve sağlam olması manasında kullanılır. (Bu anlamdaki
istitâat, insanda fiilden önce bulunur. Emir ve nehiylere ait) teklifin sıhhati de bu istitâate dayanır. b)
Teklif Allah Teâlâ, kula gücünün yetmediği şeyi teklif etmez. (Çünkü geçtiği üzere teklifte sıhhat şartı
vardır.)
3 - Fiillerin Sonucunun Yaratılması. Bir insanın (başka birini) dövmesi sonucunda
dövülen kimsede meydana gelen elem, bir insanın kırma fiilinin (yani vurmasının) hemen sonunda camda olan
kırılma ve bütün buna benzeyen şeyler,' Allah Teâlâ'nın yarat-masıyladır. Yaratılmasında
(neticeyi meydana, getirmede) kulun hiç bir tesiri yoktur.
4 - Ecel : Öldürülen kimse, eceliyle ölmüştür.
Ölüm, ölüyle kaim (yani ölecek için) olup, Allah Teâlâ tarafından yaratılır. Bunda ne yaratma ne de kesb yönünden
insanın hiç bir tesiri yoktur. Ecel birdir (ve ölümler sebeple değildir.)
5 - Rızık : Haram
da rızıktır. Gerek helâl, gerek ha ram olsun, herkes rızkını tam olarak alacaktır. Bir
insanın kendi rızkını yememesi veya başkasının onun rızkını yemesi düşünülemez.
6 - Hidâyet - Dalâlet Allah Teâlâ dilediğini dalâlette (sapıklıkta) bırakır,10 dilediğini
hidâyete erdirir. (Onu maksada ulaştıran-y ola varmak için rehberlik eder. O yolda maksada ulaşmak kula aittir.)r
Kul için "en uygun" olan şeyi yapmak Allah Teâlâ üzerine vacip değildir.
IV - ÂHÎRETE İMAN - Ahiret Ahvâli
1 - Kabir hayata a) Kâfirler
ve âsi olan bazı mü'minler için kabir azabı, b) İtâat (ve ibâdet) sahiplerinin
(Allah'ın dilediği şekilde) kabirde nimetlenmeleri, c) Münker ve Nekir'in suâli
(haktır). sem'î delillerle (kitap ve sünnetle) sabittir.
2 - Kıyametten Sonraki Haller:
a) Öldükten sonra (kıyamet günü) dirilmek haktır. b) Amellerin tartılması
haktır. c) (Verilecek amel defteri olan) kitap haktır.
d) (Allah Teâlâ tarafından sorulacak) sual haktır. e) Havz (-ı Kevser) haktır.
f) Sırat (köprüsü) haktır.
3
- Cennet ve Cehennem. Cennet ve Cehennem haktır. Her ikisi de yaratılmış olarak mevcutturlar. Her
ikisi de (Allah'ın dilemesiyle) sonsuz olup yok olmazlar ve içindekiler de yok olmayacaklardır.
V
- BÜYÜK GÜNAHLAR VE AFFI MESELESİ 1 - Kebîre
(büyük günah), mü'min kulu imandan çıkarmaz ve onu kâfir yapmaz."
2 - Günahların affı
a) "Allah Teâlâ, kendisine ortak (ve eş) koşulmasını affetmez. (Bundan başkasında' dilediğini
affeder.)"'* b) Allah, bu (şirk) hariç, dilediği kimselerin büyük-küçük günahlarını
bağışlar." Diğer taraftan küçük günah (işleyen)lere azabedilmesi ve helal sayılmadıkça
büyük günahların affedilmesi caizdir. Çünkü (büyük günahları) helal saymak küfürdür.
3 - Şefaat:
Büyük günah sahipleri hakkında peygamberlerin ve hayırlı .(mü'min kimse) lerin şefaat yetkileri vardır."
Mü'minlerden büyük günah sahipleri cehennemde ebedî kalmayacaklardır. (Çünkü ebedî kalmayı gerektiren şey,
inkâr ve şirktir.)
VI - İMAN MESELESİ
1
- İmanın tarifi: İman, şeriatta, Peygamber (s.a.v.)'in Allah Teâlâ tarafından getirdiği
şeyleri (kalple) tasdik ve (dille) ikrar etmektir.
2 - İmânın artması - eksilmesi yoktur.
Ameller kendi bünyesinde (günden güne) artış gösterir (veya eksilir de) îman ise, (hakikati ve mahiyeti itibariyle)
ne artar ne de eksilir.1*
3 - İman-İslâm. İman ve İslâm birdir (yani biri diğerinden
ayrılmayan bir bütündür.)
4 - İman eden ne demelidir? Bir kulda (kalp ile) tasdik ve (dil ile) ikrar
bulunduğu zaman "Ben hakikaten mü'minim" demesi doğru olur. (Çünkü îman gerçekleşmiştir.) İnşallah
(Allah dilerse) ben mü' minim demesi uygun olmaz.17
5 - Saadet ve Şekâvet. Bazan saîd (cennetlik) olan
kimse (işledikleri yüzünden) günahkâr ve cehennemlik (şaki) olabilir. Bazan da günahkâr kimse cennetlik olabilir.
Saadet ve şekâvet (yani cennetlik ve cehennemlik olma) halinde değişiklik olur'8 ama Allah Teâlâ'nın,
(kulu bu fiilinden dolayı âhi-rette) cennetlik veya cehennemlik kılmasında bir değişiklik olmaz.
Çünkü bunlar, Allah Teâlâ'nın sıfatlarındandır (ki kulların fiillerine karşılık yaratılmıştır.)
Allah Teâlâ'nın da ne zâtında ne de (tekvin) sıfatında değişiklik olmaz.
VII - PEYGAMBERLİK VE PEYGAMBERLERE ÎMAN
Peygamberlerin
gönderilmesinde bir hikmet vardır. Allah Teâlâ, insanlar içinden beşeriyete (cennet ve mükafatla) müjdeleyici (cehennem
ve azapla) uyarıcı ve kendilerine din ve dünya işlerinden ihtiyaç duydukları şeyleri açıklayıcı
olarak peygamberler göndermiş ve onları, âdetleri (tabiat kanunlarını) bozan mucizelerle te'yid etmiş
(ve doğrulamış) tır. Peygamberlerin ilki Adem (a.s.), sonuncusu da Muhammed (s.a.v.) 'dir. Peygamberlerin
sayılarının beyanı bazı hadislerde rivayet edilmiştir." Fakat Allah Teâlâ'nın: "Onlardan
bir kısmını sana anlattık, bir kısmını da sana anlatmadık."20 buyurduğundan isimlendirmede
(belli) bir sayı üzerinde durmamak daha doğrudur. Çünkü belli bir sayının söylenmesi halinde peygamberlerden
olmayanların onlara dahil edilmesinden veya onların içinde olanların da (sayılmayıp) içlerinden çıkarılmasından
emin olunmaz. Peygamberlerin hepsi, Allah Teâlâ'dan (aldıkları emir ve bilgilerin hepsini) doğru sözlü
ve nasihat edici olarak, haber vermişler ve tebliğ etmişlerdir. Peygamberlerin en üstünü, Muhammed Aleyhisselâm'dır.
VIII - MELEKLERE İMAN Melekler Allah Teâlâ'nın kullan olup O' nün emriyle
hareket ederler. Erkeklik ve dişilikle nitelendirilmezler.
IX
- KİTAPLARA İMAN
Allah Teâlâ'nın peygamberlerine
indirdiği kitapları vardır. Emrini, nehyini, va'dini ve tehdidini bunlarda açıklamıştır.
X - MİRAÇ MUCİZESİ Rasûlüllah (s.a.v.)'in uyanıkken bedeni
ile önce semaya, sonra Allah Teâlâ'nın dilediği kadar yüceliklere miracı (yani çıkıp yükselmesi)
haktır.
XI - KERAMET
Velilerin kerameti
haktır, Keramet âdeti (tabiat kanunlarını) bozma yoluyla velîden zuhur eder. Az süre içinde uzun mesafe kat
etmek, ihtiyaç anında yiyecek, içecek ve giyeceğin kendiliğinden ortaya çıkması, su üzerinde yürümek,
havada uçmak, cansız şeylerin ve hayvanların konuşması ve bunlardan başka şeyler (gibi).
Ümmetinin birinden ortaya çıkan bu kerametler, (bağlı bulunduğu) peygambere ait birer mucize olarak kabul
edilir. Çünkü bu keramet sayesinde kendisinin veli olduğu ortaya çıkar. Hiç kimse dindarlığında gerçekçi
(ve samimi) olmadıkça velî olamaz. Dindarlığı da (kalbiyle tasdik ve diliyle tabi olduğu) Rasûlünün
peygamberliğini ikrar etmektir.sı
XII - HİLÂFET VE ÎMÂMET
l - Peygamberimizden sonra insanların en üstünü Hz. Ebû Bekir es-Sıddık, sonra Ömeru'l-Fâruk, sonra
Osman Zinnûreyn, sonra Ali el-Murtazadır. Allah onların hepsinden razı olsun. Bunların halifelikleri de
bu (sayılan) tertip üzeredir. Hilâfet otuz senedir, ondan sonrası meliklik ve emirliktir.
2 - Müslümanlar,
dînî hükümlerin infazı, cezaların tatbiki, sınırlarının (düşmana karşı) korunması,
ordularının teşkili ve donatılması, sadakaların (vergilerinin) alınması, zorbanın,
soyguncunun ve eşkıyanın yok edilmesi, cuma ve bayram namazlarının îfâ edilmesi, insanlar arasında
çıkan ihtilaf ve çekişmelerin kaldırılması, hukuk üzerine kurulan şahitliklerin kabulü, velîleri
olmayan küçük oğlan ve kızların evlendirilmeleri, ganimet mallarının taksimi ve bunlara benzer hususlarının
yerine getirilmesi için mutlak surette bir imama (bir lidere) ihtiyaç vardır.
3 - İmamın ne gizli,
ne de (gelmesi) bekenen değil açıkta olması gerekir.(22)
4- İmamın Kureyş'ten olması
lazımdır.(23) Başkalarından olması caiz değildir. Yalnız Hâşim oğullarına
ve Ali (r.a.) 'nın evladına mahsus da değildir.
5 - İmamın masum olması ve zamanındakilerin
en üstünü olması şart değildir.
6 - İmamın tam ve mutlak bir velayet sahibi, siyâsî görüşü
kuvvetli, (ilmi, adaleti, yeterliliği ve cesaretiyle) hükümleri tatbik etmeye, İslâm ülkesinin sınırlarım
korumaya, mazlumun hakkını zâlimden almaya muktedir olması şarttır.
7 - İmam, fasık
ve zâlim oldu (Allah Teâlâ'ya itaatten çıktı) diye azledilmez. Çünkü iyi veya günahkâr herkesin arkasında namaz
kılmak caizdir. (24)
XIII - DİĞER İTİKADI VE AMELİ
KONULAR
1 - İyi veya kötü olan (fakat îman
olduğu bilinen) herkesin cenaze namazı kılınır.
2 - Sahabeyi hayırdan başkasıyla
anmaktan kaçınılır.
3 - Peygamber efendimiz (s.a.)'in kendilerim cennetle müjdelediği aşere-i
mübeşşere (10 kişi) nin cennetlik olduklarına şehâdet ederiz. (25)
4 - Seferde veya mukim
halde mesti üzerine meshetmenin caiz olduğu görüşündeyiz. (26)
5 - Hurmadan (suda eksiltilerek köpürtülüp)
yapılan nebizi haram saymayız.
6 - Bir veli, asla peygamberlerin derecesine ulaşamaz.
7 - (Buluğ
çağına ermiş şuurlu) bir kul, kendisinden emir ve nehyin düşeceği (yani mükellefiyetlerin kalkacağı)
bir mevkiye ulaşamaz. (İsterse peygamber olsun.)
8 - Naslar (yani âyet ve hadisler) zahiri mânâlarına
hamledilir (onunla mânâ verilir ve tefsir edilir). (Şartlar gerektirmedikçe) onların zahirinden anlaşılmaz
diyenlerin) iddia ettikleri (gizli) mânâlara sapmak, küfre varmakla İslâm'dan dönmekdir.
9 - (Ayet ve hadis nevinden
olan) Nasları reddetmek küfürdür.
10 - (Kesin delille sabit olan) Günahı helal saymak küfürdür.
11
- Günahı önemsememek ve şeriatla alay etmek küfürdür.
12 - Allah'tan ümit kesmek küfürdür.
13 -
Allah'tan (azabına karşı kendini) emniyette görmek küfürdür.
14 - Gaybten haber verdiği şeyden
dolayı kâhini tasdik etmek küfürdür.
15 - Yok, bir şey değildir. (Yani yok olana "şey" denmez.
Var olana şey denir.)
16 - Hayatta olanların, ölülere dua etmelerinde ve onlar namına sadaka vermelerinde
onlar için bir fayda vardır.
17 - Allahu Teâlâ duaları kabul eder ve ihtiyaçları yerine getirir.
18 - Peygamber (s.a.v.)'in, Deccal'in, Dâbbetu'l-arzın ve Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkışı, İsâ
(a.s.)'nın semâdan inişi ve güneşin batıdan doğuşu gibi kıyamet alâmetlerinden haber verdiği
şeyler haktır.
19 - Müçtehid bazan hata eder, bazan da isabet eder.
20 - İnsanların peygamberleri,
meleklerin peygamberlerinden; meleklerin peygamberleri (diğer) insanların hepsinden; (peygamber olmayan imanlı)
insanların hepsi de, meleklerin (büyük olanlarının dışında) hepsinden üstündür. Doğruyu
en iyi bilen Allah'tır.
DİPNOTLAR (1) Doğmatizm ekolüne mensup ilk filozoflardır. Bunlar metafiziğin imkanını ve akıl ile
mutlak hakikate ulaşılabileceğini, reddedilmesi imkansız bazı bilgi ve gerçeklerin var olduğunu
kabul ederler. Kelâmcılar da esas itibariyle dogmatik sayılırlar- (Bkz. Dr. S. Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler
Sözlüğü, s. 67.) (2) Zaruri bilgi: Kulun irâdesinin ve çalışmasının te'siri olmaksızın
Allah'ın insanda icadettiği bilgidir. (3) Kelam ilminde sadece peygamberlerin ilhamı bilgi kaynağı
olarak kabul edilir. Bkz. İzmirli îsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm, c. 1/59. (4) Fiil ve tahlîk sıfatına
.tekvin" sıfatı da denmektedir. Tahlîk. "yar atmak- anlamındandır. (5) Hayat, ilim, irâde, kudret,
semi', basar, kelam, tekvin subûti sıfatlandır, (izmirli a. g. e. c- 2/104) Fi'U sıfatlar için bkz, Fıkh-ı
Ekber, s. 15. (6) Kur'an'dan delil: "O gün bir takım yüzler Kafalarına bakıp pırıl pırü
parlayacaktır. (Kıyamet sûresi, 75/23.) Hadisten delil: "Ondördündeki ayı (net olarak) gördüğünüz gib
Rabbınızı da öylece göreceksiniz.. (Buhâri, mevakît. 16.) (7) Bkz. Fıkh-ı Ekber. madde: 39. (8)
îstitâat; ister "Tebşir;, müellifinin sözüne göre fiilin sebebi olsun, ister Cumhur'a göre fiilin edasının
şartı olsun, sebep ve âletlerin selâmetinden sonra, insanın bir işi yapmak istemesi anında Allah'ın
yarattığı bir vasıftır (bir güçtür), tnsan, hayır veya şer yönünden (irâde-i cüz'iyesini
kullanarak) hangisini yapmak isterse, Allah Teâlâ'da ona o fiilin kudretini yaratır. Boy lece insan yaptıklarına
göre sevaba veya azaba müsthak olur. Bkz. Taftazânî, Şerhu'l-Akâid. (ve hasiyetti kestelî) s. 119-120. (9) Öldürme
fiilinden sonra meydana gelen ölüm gibi. Öldüren Allah'tır. Kulun cezası ise Allah'ın yasak ettiği bir
işe teşebbüstendir. , (10) Cenab-ı Hakkın dilediğine hidâyet, dilediğine dalâleti yaratması
caizdir. Kul, irâde-i cüz'iyesini kötüye kullanmak istemesiyle Allah onun hakkında dalalet ve şakaveti yaratır,
yoksa onu zorlamaz. (Bkz. İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, c. 2/195-196.) (11) Bkz. Taftazâni, a. g. e. s. (12)
Büyük günahlar konusunda değişik rivayetler vardır. İbn-i Ömer (r.a.)'dan bunların dokuz olduğu
rivayet edilmiştir,
l - Allah'a ortak koşmak.
6 - Sihir (yapmak ve yaptırmak),
2 - Haksız yere adam öldürmek.
7 - Yetim malı ye mek,
3 - Namuslu kadına iftira etmek,
8 - Müslüman anne ve babaya itaat etmemek,
4 - Zina yapmak,
9 - Mes cid-i Haram'da günah işlemek.
5 - Savaştan kaçmak, Ebu
Mureyre (r-a.) buna riba (faiz) yemeyi ve Hz. Ali (r.a.) de hırsızlık ve şarap içmeyi ilâve etmişlerdir
Zararı bunlar kadar ve daha fazla olanlara büyük günahlar dendiği gibi şeriat sahibi (olan Allah ve Peygamberi)
'nin tehditte bulunduktan (ve karşılığına ceza koydukları) her şeye ve ısrar edilen
küçük günahlara da kebire denmiştir. (Bkz. Taftazânî, a. g. e. s. 140-141.) Hafız Zehebî "Kitabu'l-Kebair" isimli
eserinde yetmiş büyük günahın izahını yapmıştır- (Terc. Enis Kamer, İST.) (13)
Nisa sûresi 48, 116. âyetlerin meali böyledir. Şirk genel anlamda iki çeşittir. a) Açık şirk : Açıktan
açığa birden fazla ilâh kabul etmek- b) Gizli şirk : Allah rızası için yapılacak ibâdet ve işleri
riya (halka gösteriş) olarak yapmak, tabiatı da yaratıcı kabul etmek. Allah'ın emir ve mutlak hakimiyetine
başkalannkini denk tutmak gibi. (Bkz. İzmirli c- 2/103. Hafız Zehebî. Kitabu'l Kebâir (terc.) s- 13-14.) (14)
Allah'ın dilemesiyle bağışlanacak büyük günahlar, küfür ve şir kin dışında olanlardır.
Çünkü mutlak kebîre (büyük günah) kü für ve şirktir. (Bkz. Nisa sûresi 48, 116: Taftazânî, a. g. e. s. 14") (15)
Bkz. Muhammed sûresi, 47/19, Müddessir sûresi, 74/48, Peygamber (s.a.v.) : "Şefaatim ümmetimden kebire sahipleri içindir."
buyurmuştur. Tirmizi 35/18. Ibn-i Mftce, 37/37- (16) "îman ancak kuvvetli ve zayıf olabilir, denmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, Hz. Ebu Bekir'in ve diğer insanların îmânının bir olmadığı gibi.
(Bkz. Taftazftni, a. g. e. s- 159.) (17) Yalnız şüphe ettiği için değil de kendini beğenmekten
uzak durmak ve îmanının Allah yanında da kabulünü istemek için böyle diyebilir. (Bkz. Taftazânt, a. g. e. s.
162.) (18) Eş'ariyye'ye göre bir değişiklik olmaz (İzmirli Yeni İlm-i Kelâm, c. 2/197.) (19)
Bu rivayet .Haber-i vahid- olup. Usul-u fıkıh'ta zan ifâde eder. itikadda zanna itibar edilmez. (Bkz. Taftazâni.
a. g. e. s. 169 o 170) (20) Gâfir sûresi. 40/78. (21) Peygamberin emir ve nehiylerine itaat ve ona tam bir bağlılık
göstermeyip, müstakille veli olduğunu iddia eden veli sayılmaz. (Taftazânî, a. g. e. s- 177) (22) Caferilere
göre (12. imam) Mehdi (H. 260 tarihinde) düşman kor kuşundan gizlenmiştir. Yakın bir gelecekte ortaya
çıkıp dünyayı adaletle dolduracaktır. (Onun adına dini işleri yürüten vekilleri ise âyetullah'lardır.)
Bkz. Taftazânî, a. g. e. s. 183. (23) İslâmın ilk devirlerinde bu böyle iken zamanla şartların değiş
mesi bu imkânı zorlaştırınca İslâm âlimleri şöyle içtihatta bulunmuştur: "Münasip olan
imamın Kureyşten olmasıdır. Fakat bulunmazsa, adil, emin ve hakimliğin şartlarını
bilen bir kimseyi seçmek daha evladır.. (Şeyh Nizam, Fetavâyî Hindiye c. 3/317). (24) Çünkü Peygamber Efendimiz
(s.a-v.): "iyi ve kötü herkesin ar kasında namaz kılınız" buyurmuştur. (Aclunî 2/32, ibn-i Meçe,
Eby Davud, Beyhakî, Dârekutnî). (25) Tirmizî ve Ahmed bn. Hambel'in tahric ettikleri bir hadis-i şerifte on kişi
şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha. Zübeyr, Abdurrahman ibnü Avf, Sa'd İbnü Ebi Vakkas, tSa''.\
İbnü Zeyd, Übeyd İbnü Cerrah. (Allah hepsinden razı olsun.) (26) Kerhi: -Mest üzerine meshetmenin caiz
olmadığı kanaatında olanların kâfir olmalarından 'korkarım. Çünkü bu konudaki nakledilen
haber ve eserler tevatür hükmündedir" demiştir. (Taftazâni a. g. e. s. 188, fazla bilgi için bkz. Fıkh-ı Ekber,
md. 31 dip not.)
|